• On 2 Mart 2015

28 Şubat Darbesi

Bilindiği gibi 24 Aralık 1995 Milletvekili Genel Seçimlerinde Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN’ın genel başkanlığını yürüttüğü Refah Partisi (RP) birinci parti olmuştu. Dönemin siyasi tablosu gereği ve Doğru Yol Partisi (DYP) ile Anavatan Partisi (ANAP) arasındaki kısa süreli koalisyon hükûmetinin dağılması sonucu RP, DYP ile 28 Haziran 1996 tarihinde koalisyon hükûmeti kurmak zorunda kaldı (hükûmetin güvenoyu aldığı tarih 8 Temmuz 1996’dır). Ancak bu ortaklık laikçi çevreler ile kökleri Genç Osmanlılar-Jön Türkler-İttihat ve Terakki’ye uzanan bir kısım asker-sivil bürokrasi arasında büyük bir paniğe yol açtı. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde (kökleri özellikle Tanzimat dönemi ve sonrasına uzanan) ortaya çıkan ve Cumhuriyetin ilanından sonra da genç Türkiye Devleti’ne taşınan ekonomik-askeri-sosyal-siyasi düzenlerinin bozulmasını istemeyen bu unsurlar dönemin sermaye sahiplerinin de desteğini alarak anılan ortaklığın başarılı olmaması ve sona ermesi için insan üstü çaba sarfettiler. Kimi asker-sivil bürokrasisi, sivil toplum örgütü kisvesi altında faaliyet gösteren bazı sendika ve dernekler, televizyon-gazete ve neredeyse diğer bütün kitle iletişim araçlarını kontrollerinde bulunduran bazı basın-yayın organları sermaye sahiplerinin desteğini de arkalarına alarak sistemli bir şekilde koalisyon hükûmetini yıpratma, irtica yaygaraları ile halk arasında korku ve paniğe yol açmak için olanca güçleriyle çalıştılar.

Özellikle REFAH-YOL iktidarının yıkılması için bulunulan faaliyetlerin sistemli bir hale gelmesinde ve yoğunlaşmasında 28 Şubat 1997 tarihinde Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kararlarının etkisi büyük olmuştur. MGK’nın 406 sayılı Kararı’nın metni şöyledir.

  1. Milli Güvenlik Kurulu, 28 Şubat 1997 günü Sayın Cumhurbaşkanı Başkanlığında Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı, Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri’nin iştirakleri ile aylık olağan toplantısını yapmıştır.
  2. Kurul’un bu toplantısında, esasları ve nitelikleri Anayasada belirlenmiş, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, lâik ve sosyal hukuk devletimizi ve cumhuriyet rejimimizi yıkmak, onun yerine bir siyasal dini düzen kurmak amacıyla yürütülen yıkıcı faaliyetler ve yapılan beyanlar ile, bunların oluşturduğu tehdit ve tehlikeler gözden geçirilerek değerlendirilmiştir.
  3. Yapılan bu değerlendirmeler sonucunda;
  4. Ülkemizde şeriat hukukuna dayalı bir İslâm Cumhuriyeti kurmayı hedefleyen grupların, Anayasanın tanımladığı demokratik, lâik ve sosyal hukuk devletimize karşı çok yönlü bir tehdit oluşturduğu,
  5. Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı aşırı dinci grupların lâik ve anti lâik ayırımı ile demokratik, lâik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendikleri,
  6. Türkiye’de lâikliğin sadece rejimin değil, aynı zamanda demokrasinin ve toplum huzurunun da teminatı ve bir yaşam tarzı olduğu,
  7. Devletin yapısal özünü oluşturan sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri anlayışından vazgeçilemeyeceği, yasalar göz ardı edilerek yapılan çağ dışı uygulamaların takipsiz kalmasının hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacağı hususlarında görüş birliğine varılmıştır.
  8. Bu görüş ve değerlendirmeler sonucunda;
  9. Türkiye’de Şeriat hukukuna dayalı bir İslam Cumhuriyeti kurmayı amaçlayan aşırı dinci grupların, demokratik, lâik ve sosyal hukuk devleti olan Cumhuriyetimize karşı oluşturdukları çok yönlü tehdidin önlenmesi amacıyla; EK-A’daki tedbirlerin kısa, orta ve uzun vade içerisinde alınmasının Bakanlar Kurulu’na bildirilmesine,
  10. 2945 Sayılı MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanununun 9ncu maddesine uygun olarak, MGK Genel Sekreterliği tarafından; EK’te belirtilen tedbirlere ilişkin Bakanlar Kurulu Kararları ile Bakanlar Kurulu Kararı haline getirilmeyen uygulamaların, sonuçları hakkında belli süreler içerisinde Başbakan, Cumhurbaşkanı ve MGK’na bilgi verilmesi kararlaştırılmıştır.

Diğer taraftan 406 sayılı Karar’ın aşağıdaki eki de yayımlanmıştır:

“MİLLİ GÜVENLİK KURULU’NUN 28 ŞUBAT 1997 TARİH VE 406 SAYILI KARARINA EK-A (REJİM ALEYHTARI İRTİCAİ FAALİYETLERE KARŞI ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER)

  1. Anayasamızda Cumhuriyetin temel nitelikleri arasında yer alan ve yine anayasanın 4’üncü maddesi ile teminat altına alınan laiklik ilkesi büyük bir titizlik ve hassasiyetle korunmalı, bunun korunması için mevcut yasalar hiçbir ayrım gözetmeksizin uygulanmalı, mevcut yasalar uygulamada yetersiz görülüyorsa yeni düzenlemeler yapılmalıdır.
  2. Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar, devletin yetkili organlarınca denetim altına alınarak Tevhidi Tedrisat Kanunu gereği Millî Eğitim Bakanlığına devri sağlanmalıdır.
  3. Genç nesillerin körpe dimağlarının öncelikle Cumhuriyet, Atatürk, Vatan ve Millet sevgisi, Türk Milletini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma ülkü ve amacı doğrultusunda bilinçlendirilmesi ve çeşitli mihrakların etkisinden korunması bakımından:
  4. a) 8 yıllık kesintisiz eğitim, tüm yurtta uygulamaya konulmalı.
  5. b) Temel eğitimi almış çocukların, ailelerinin isteğine bağlı olarak, devam edebileceği kuran kurslarının Millî Eğitim Bakanlığı sorumluluğu ve kontrolunda faaliyet göstermeleri için gerekli idari ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
  6. Cumhuriyet rejimine ve Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık aydın din adamları yetiştirmekle yükümlü, Milli Eğitim kuruluşlarımız, Tevhidi Tedrisat Kanununun özüne uygun ihtiyaç düzeyinde tutulmalıdır.
  7. Yurdun çeşitli yerlerinde yapılan dini tesisler belli çevrelere mesaj vermek amacıyla gündemde tutularak siyasi istismar konusu yapılmamalı, bu tesislere ihtiyaç varsa, bunlar Diyanet İşleri Başkanlığı’nca incelenerek mahalli yönetimler ve ilgili makamlar arasında koordine edilerek gerçekleştirilmelidir.
  8. Mevcudiyetleri 677 Sayılı yasa ile men edilmiş tarikatların ve bu kanunda belirtilen tüm unsurların faaliyetlerine son verilmeli, toplumun demokratik, siyasi ve sosyal hukuk düzeninin zedelenmesi önlenmelidir.
  9. İrticai faaliyetleri nedeniyle Yüksek Askerî Şûra kararları ile Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’nden ilişkileri kesilen personel konusu istismar edilerek TSK.ni dine karşıymış gibi göstermeye çalışan bazı medya gruplarının silahlı kuvvetler ve mensupları aleyhindeki yayınları kontrol altına alınmalıdır.
  10. İrticai faaliyetleri, disiplinsizlikleri veya yasa dışı örgütlerle irtibatları nedeniyle TSK’nden ilişkileri kesilen personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı ile teşvik unsuruna imkan verilmemelidir.
  11. Türk Silahlı Kuvvetlerine aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için mevcut mevzuat çerçevesinde alınan tedbirler; diğer kamu kurum ve kuruluşları, özellikle üniversite ve diğer eğitim kurumları ile bürokrasinin her kademesinde ve yargı kuruluşlarında da uygulanmalıdır.
  12. Ülkemizi çağdışı bir rejimden ve din istismarının sebep olabileceği muhtemel bir çatışmadan korumak için, İran İslam Cumhuriyeti’nin ülkemizdeki rejim aleyhtarı faaliyet, tutum ve davranışlarına mani olunmalı, bu maksatla İran’a karşı komşuluk münasebetlerimizi ve ekonomik ilişkilerimizi bozmayacak, fakat yıkıcı ve zararlı faaliyetlerini önleyecek bir tedbirler paketi hazırlanmalı ve yürürlüğe konulmalıdır.
  13. Aşırı dinci kesimin Türkiye’de mezhep ayrılıklarını körüklemek suretiyle toplumda kutuplaşmalara neden olacak ve dolayısıyla milletimizin düşmanca kamplara ayrılmasına yol açacak çok tehlikeli faaliyetler yasal ve idari yollarla mutlaka önlenmelidir.
  14. C. Anayasası, Siyasi Partiler Yasası, Türk Ceza Yasasına ve bilhassa Belediyeler yasasına aykırı olarak sergilenen olayların sorumluları hakkında gerekli yasal ve idari işlemler kısa zamanda sonuçlandırılmalı ve bu tür olayların tekrarlanmaması için her kademede kesin önlemler alınmalıdır.
  15. Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve Türkiye’yi çağ dışı bir görünüme yöneltecek uygulamalara mani olunmalı, bu konudaki kanun ve Anayasa Mahkemesi kararları taviz verilmeden öncelikle ve özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında titizlikle uygulanmalıdır.
  16. Çeşitli nedenlerle verilen, kısa ve uzun namlulu silahlara ait ruhsat işlemleri polis ve jandarma bölgeleri esas alınarak yeniden düzenlenmeli, bu konuda kısıtlamalar getirilmeli, özellikle pompalı tüfeklere olan talep dikkatle değerlendirilmelidir.
  17. Kurban derilerinin, mali kaynak sağlamayı amaçlayan ve denetimden uzak rejim aleyhtarı örgüt ve kuruluşlar tarafından toplanmasına mani olunmalı, kanunla verilmiş yetki dışında kurban derisi toplattırılmamalıdır.
  18. Özel üniforma giydirilmiş korumalar ve buna neden olan sorumlular hakkında yasal işlemler ivedilikle sonuçlandırılmalı ve bu tür yasa dışı uygulamaların ulaşabileceği vahim boyutlar dikkate alınarak, yasa ile öngörülmemiş bütün özel korumalar kaldırılmalıdır.
  19. Ülke sorunlarının çözümünü “Millet Kavramı Yerine Ümmet Kavramı” bazında ele alarak sonuçlandırmayı amaçlayan ve bölücü terör örgütüne de aynı bazda yaklaşarak onları cesaretlendiren girişimler yasal ve idari yollardan önlenmelidir.
  20. Büyük Kurtarıcı Atatürk’e karşı yapılan saygısızlıklar ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki 5816 sayılı kanunun istismar edilmesine fırsat verilmemelidir.”

406 Sayılı MGK Kararı ve EK’i dönemin basın yayın kuruluşlarında geniş şekilde yer verilmişti. Ayrıca alınan bütün bu kararlar toplumun belirli kesimlerine yapılan her türlü baskının (başörtülü öğrencilerin üniversite binalarına alınmamaları, birçok kamu görevlisinin disiplin cezaları, sürgün, mobing vs. ile baskı altına alınmaları-bir kısımlarının işlerine son verilmesi, bir çok dernek ve vakfın kapatılması ya da faaliyet gösteremez hale getirilmesi vs.) meşrulaştırıcı aracı olarak kullanılmıştır. Diğer taraftan bu kararlar toplumun birçok kesimlerinde mağduriyetlere neden olmuştur. Gerçek kişilerin yaşadığı mağduriyetler yanında yüzlerce dernek ve vakıf ya kapatılmış-kapanmak zorunda bırakılmış ya da faaliyetleri hukuka aykırı olarak sıkı bir denetim altına alınarak çalışamaz duruma getirilmişti.

Yine bu kararlar sadece demokrasi üzerinde ağır bir tahribat yaratmamış bunun yanında sosyal-siyasi hayatın büyük yara almasına, ekonominin çökme seviyesine gelmesine de neden olmuştur. Yargı brifingler ile kuşatma altına alınmış, yargı bağımsızlığı büyük ölçüde ortadan kalkmış, demokrasi dibe vurmuş, Türkiye’nin Dünyadaki itibarı büyük yara almış, birçok kişi, dernek, vakıf devletle davalı duruma gelmiş, devlet birkaç yıl adeta korku imparatorluğu haline getirilmiştir. RP kısa bir zaman sonra kapatılmış (16 Ocak 1998), bir kısım milletvekilleri korkutma ve tehditlerle partilerinden istifa ettirilerek siyaset yeniden dizayn edilmeye çalışılmış, otoriterleşme ve diktatörlüğün üst seviyelere çıktığı bir dönem yaşanmıştır.

28 Şubat Darbesi

%d blogcu bunu beğendi: