• On 15 Eylül 2014

Doğrudan Seçmen Tarafından Seçilen Cumhurbaşkanının Demokratik Meşruiyeti I

Bilindiği gibi 31/05/2007 tarihinde 5678 sayılı Kanun’la yapılan Anayasa değişiklikleriyle Cumhurbaşkanının TBMM tarafından seçilmesi usulüne son verilerek genel oya dayalı seçimlerle belirmesi esası kabul edilmiştir. Anılan düzenlemeyi içeren Anayasa değişikliği 21/10/2007 tarihinde halkoyuna sunulmuş ve %68,95 gibi yüksek bir çoğunlukla kabul edilmiştir. 28/08/2007 tarihinde Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmış ve fakat yeni düzenleme henüz yürürlüğe girmediği için Cumhurbaşkanı yine ve son kez TBMM tarafından seçilmiştir. Anılan seçimin 3. turunda Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Abdullah Gül’ün görev süresinin dolmasına kısa bir süre kala 10/08/2014 tarihinde yapılan seçimlerle de, demokrasi tarihimizde ilk kez Devlet Başkanı ya da Cumhurbaşkanı genel oya dayalı seçimlerle doğrudan halk tarafından belirlenmiştir. Böylelikle ilki 29/10/1923 tarihinde, sonuncusu da 24/06/2018 tarihinde olmak üzere toplam 21 Cumhurbaşkanlığı seçiminden 18’inde Cumhurbaşkanını TBMM belirlerken, 3 seçimde Cumhurbaşkanı halk tarafından belirlenmiştir. Esasında 2014’deki Cumhurbaşkanının halk tarafından belirlenmesi ilk değildir. Gerçekten de 12/09/1980 Askeri Müdahalesi’nin ürünü olan ve 07/11/1982’de halkoyuna sunularak kabul edilen 1982 Anayasası’na eklenen Geçici md. 1, “Anayasanın, halkoylaması sonucu, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olarak kabul edildiğinin usulünce ilânı ile birlikte, halkoylaması tarihindeki Millî Güvenlik Konseyi Başkanı ve Devlet Başkanı (Ahmet Kenan Evren), Cumhurbaşkanı sıfatını kazanarak, yedi yıllık bir dönem için, Anayasa ile Cumhurbaşkanına tanınan görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır.” düzenlemesini içeriyordu. Böylece halen yürürlükte olan 1982 Anayasası’nın kabul edilmesi ile birlikte 12 Eylül darbesinin mimarlarından Ahmet Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığı da kerhen halk tarafından onaylanmış oldu. Ne var ki, anılan halkoylamasının hiçbir demokratik ilkeyle bağdaşmaması ve plebisit niteliğinde olması bir yana Anayasa için yapılan halkoylamasında “evet” oyu verenlerin aynı zamanda  Ahmet Kenan Evren’i Cumhurbaşkanı olarak seçtiği kabul edilmiştir. Bu durum, Ahmet Kenan Evren’in doğrudan seçmen tarafından Cumhurbaşkanı seçilmediğini ve fakat seçmen iradesinin bilinçli olarak saptırılarak Anayasa için yapılan halkoylamasıyla birlikte seçmene Cumhurbaşkanı seçtirildiği anlamına gelmektedir. Bundan dolayı 10/08/2014 tarihinde yapılan seçimle Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan, demokrasi tarihimizde ilk kez demokratik şartlarda yapılmış seçimle ve doğrudan halkın oylarıyla belirlenmiş Devlet Başkanı ve Cumhurbaşkanıdır.

Gerek anılan Anayasa değişikliğinin yapıldığı 2007 yılında gerekse de Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapıldığı 2014 yılında, bu konu hem kamuoyunda hem de akademik camiada çok tartışılmış. Hem kamuoyu hem de akademik camia, bir tarafını Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi gerektiğini düşünenler, diğer tarafını da Cumhurbaşkanının eskiden olduğu gibi TBMM tarafından seçilmesi gerektiğini düşünenler olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Her iki taraf da konuyu çeşitli yönleriyle ele almışlar ve tartışmışlardır. Bu yazıda bütün bu tartışmaların dile getirilmesi mümkün değildir. Bu kısa yazıda daha çok Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesinin onun demokratik meşruiyetine olan etkisi üzerinde durulacaktır.

Doğrudan halkın oylarıyla belirlenen Cumhurbaşkanının demokratik meşruiyeti hakkında bir yorum yapmadan önce, yukarıda bahsedilen Anayasa değişikliğini doğuran olaylara bir göz atmak gerekir. Öncelikle 31/05/2007 tarihli Anayasa değişiklikleri sadece bir siyasi tercihin sonucu olarak yapılmamış; anılan tarihlerde ortaya çıkan siyasi bir krizin ve tıkanıklığın aşılması için gerçekleştirilmiştir.

Bilindiği gibi İstanbul merkezli tekelci sermaye, Ankara merkezli yargı ve asker bürokrasisi ve Doğu-Güney Doğu merkezli yarı feodal unsurlardan oluşan vesayetçi oligarşi, cumhuriyetin ilk yıllarından beri Cumhurbaşkanlığı makamını kendi çıkarlarını gözeten bir yapıda dizayn etmek istemiş ve bu makamdaki kişiden kendi çıkarlarını korumasını beklemiştir. Bundan dolayı ülkemizde hemen bütün Cumhurbaşkanlığı seçimlerine çeşitli şekillerde müdahale edilmiştir. Esasında 27/05/1960 ve 12/09/1980 tarihli askeri müdahalelerin nedenlerinden en önemlisi de Cumhurbaşkanının anılan işlevini yerine getirememesidir. PHS’de Devlet Başkanının-Cumhurbaşkanının konumu bir yana ülkemizde Cumhurbaşkanının siyasetin dışında-siyaset üstü bir denge unsuru olduğu-olması gerektiğine yönelik söylemler, büyük ölçüde anılan unsurların Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan kişiden beklentileriyle doğrudan ilişkilidir. Ne var ki, Cumhurbaşkanının siyaset üstü bir denge unsuru olma niteliğinden yararlananlar, sadece vesayetçi oligarşinin unsurlarıdır. Cumhurbaşkanının siyaset üstü olması ya da siyasetin içinde olması tartışmaları, hiçbir zaman halkın gündeminde olan bir konu olmamıştır.

%d blogcu bunu beğendi: