• On 31 Mayıs 2013

Hükûmet Sistemi Tartışmaları II

“Hükûmet Sistemi Tartışmaları I ve “Biz Bize Benziyoruz” Meselesi” başlıklı önceki yazıda, hükûmet sistemleri hakkında genel bir bilgi verilerek, özellikle kuvvetler ayrılığına dayanan hükûmet sistemleri olan BHS, YBHS ve PHS’nin temel ayırıcı nitelikleri belirtildi. Kuşkusuz bu üç hükûmet sistemi de demokratik niteliğine sahip sistemlerdir. Dolayısıyla sadece demokrasi ölçüt alınarak bu üç hükûmet sisteminden diğeri ötekine tercih edilemez. Her üç sistem de rasyoneldir ve her üç sistemin de uygulandığı devletlerde, istikrarlı yönetimler söz konusu olabilir. Esasında bir rasyonelliğin bir diğerine tercih edilmesini gerektirecek rasyonel bir gerekçe de bulunmamaktadır. Herhangi bir yöndeki tercih, tamamen keyfiyete dayalıdır ve kişisel eğilimlerle doğrudan ilişkilidir. Her üç sistem de demokratik olmasına rağmen uygulanmaları sırasında anti-demokratik bir nitelik arz ederek otoriter sistemlere dönüşebilir. Nitekim sözgelimi BHS, ABD’de büyük ölçüde başarılı bir şekilde uygulanırken, Latin Amerika devletlerinin kimilerinde otoriter yönetimlere dönüşmüştür.

Kuşkusuz bir devletin hükûmet sistemi konusundaki tercihi, o devletin siyasi şartlarına, devlet yönetimine ilişkin geleneklerine, kimi pratik ihtiyaçlarına göre farklılık arz edebilir. Bu üç hükûmet sisteminden her birisinin, istikrarlı bir yönetim sağlama işlevi bakımından avantajları olabileceği gibi dezavantajları da olabilir.

BHS’nin en belirgin özelliklerinden birisinin, yürütme organının en yüksek ölçüde istikrar sağlayacağı görüntüsü vermesidir. Gerçekten de, bu hükûmet sisteminde başkan yürütme organını tek başına temsil etmekte ya da daha doğru bir ifadeyle yürütmenin tek sahibi rolünü yerine getirmektedir. Koalisyon hükûmetlerini dışlayan başkanlık hükûmeti sisteminde, başkan seçmenler tarafından kesin ve belirli bir süre için seçilmekte ve bu süre içerisinde yasama organı tarafından görevine son verilememektedir. Bütün bu unsurlar BHS’yi adeta bir istikrar abidesi yapmaktadır. Ne var ki, yürütmenin istikrar abidesi olması, devlet aygıtının sorunsuz bir şekilde işlemesinin tek şartı değildir. Üstelik başkan kendi programını gerçekleştirebilmek için büyük çoğunlukla yeni kanunların yapılması ya da mevcut kanunlarda değişiklik yapılmasına ihtiyaç duyacağından son tahlilde yasama organı sistem için kilit oyuncu olabilmektedir. O halde, yürütmenin çok istikrarlı ve yek pare olduğu sistemde, yasama organı ile oluşabilecek herhangi bir uyumsuzluk, sistemin kilitlenmesine yol açabilecek niteliktedir. Anılan uyumsuzluğun yarattığı kilitlenmeyi aşacak mekanizmaların bulunması, sadece sistemin iyi işlemesinin bir şartı değil ve fakat devlet içindeki istikrarsızlıkarın önlenmesi için yaşamsal bir zorunluluk olabilir. ABD örneğinde bütçenin yasama organı tarafından kabul edilmemesi durumunda, bütçeden herhangi bir ödeme yapılamadığı için bazı devlet faaliyetlerinin tamamen durduğu, yasamayla yürütme organları arasındaki çatışmanın devlet için önemli ve olumsuz sonuçlara yol açtığı gözlenmiştir. Sözgelimi ABD’nin 42. Başkanı Bill Clinton (William Jefferson Clinton, başkanlık yılları: 1993-2001) döneminde böyle bir çatışmanın sonucu olarak bütçe yasama organı tarafından onaylanmadığı için yüz binlerce çalışanın ücretsiz izne çıkarılmasına neden olmuştur. Bu sistemde muhtemel çatışmaları gidermek konusunda, gevşek-disiplinsiz parti sistemi, parti içi demokrasi, siyasi oyuncular ve partilar arasındaki uzlaşı/müzakere kültürü gibi kimi temel etkenler hayati öneme sahip olabilir. Çünkü her iki organ arasındaki çatışmanın giderilmesi için (PHS’nin aksine) herhangi bir mekanizma bulunmamaktadır.

Başkan ile yasama organındaki çoğunluğun aynı siyasi parti ya da görüşte olmaları durumunda sistem çok sağlıklı bir şekilde işleyebilir. Ancak asıl mesele, bu ikisinin farklı siyasi parti ya da siyasi eğilimlere mensup olmaları durumunda oluşabilecek risklerin ciddiyetidir. Özellikle partilerin katı bir disiplin anlayışına sahip olması, parti içi demokrasinin hiç ya da yeterince olmaması, ideolojik ayrışmaların çok derin olduğu, bölünmüş toplum yapısının sonucu olarak derin uzlaşı kültürü eksiklikleri gibi unsurlar, sistemi içinden çıkılamaz bir noktaya getirebilecektir. O halde diğer iki hükûmet sisteminde olduğu gibi BHS’de de, başkan ile yasama organındaki çoğunluğun aynı siyasi parti ya da siyasi eğilimlere sahip kişilerden olması, istikrarın sürdürülebilir olması açısından önemli bir işlev görmektedir. Asıl sorun tersi durumda ortaya çıkmaktadır. Hükûmet sistemi seçimi konusunda, en kötü ihtimal göz önünde bulundurularak bir sonuca varılması gereklidir. Çünkü iyi ihtimallerde zaten her üç hükûmet sistemi bakımından sorunsuz işleyen yönetim söz konusu olacaktır.

%d blogcu bunu beğendi: