• On 2 Ağustos 2013

“Müzakereci Demokrasi” ve “Gezi Meselesi”

Hepimizin bildiği gibi 27/05/2013 tarihinde İstanbul-Taksim’deki Gezi Parkı’nın Asker Ocağı Caddesi’ne bakan duvarın 3 metrelik kısmının Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında yıkılması ve bazı ağaçların başka bir yere dikilmek üzere yerinden sökülmesi üzerine 40-50 kişilik bir grup tarafından protesto gösterileri başlatılmıştır. Daha sonraki günlerde protesto gösterileri hemen bütün ülkeye yayılmış ve yaklaşık 15 gün boyunca istenmeyen manzaralar ortaya çıkmıştır. Gezi olayları kamuoyunda çok farklı bağlamlarda tartışılmış ve tartışılmaktadır. Gerçekten de, gezi olayları, “iki cumhuriyetin kavgası ya da birinci cumhuriyetçilerle diğerleri arasındaki bir mücadele”, “anayasa ile koruma altına alınmış toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının demokrasiye aykırı bir şekilde ihlal edilmesi”, “toplantı ve gösteri hakkını kullananlara yönelik polisin orantısız güç kullanımı ya da müdahalesi”, “Türkiye’nin ekonomik gelişmesini ve bağımsızlığını istemeyen yabancı güçlerin bir kışkırtması”, “Türkiye’deki yönetimin otoriterleşmesi ve demokrasi açığı denilen olgunun ortaya çıkması”, “kimi siyasi partilerin yetkililerinin eylem ve söylemleriyle olaylara zemin hazırlaması veya siyasi rant elde etme istekleri”, “Beyaz Türklerle diğerleri arasındaki iktidar mücadelesi”, “Almanya, Fransa ve ABD derin devletlerinin bir komplosu”, “Türkiye’deki din temelli ya da yerli siyasaların engellenmesine yönelik bir projenin hayata geçirilmesi”, “özellikle yüksek yargıda ve AYM’de yapılan reformlarla etkileri ve güçleri zayıflayan ekonomik, siyasi ve askeri bürokratik elitlerin gücü tekrar ele geçirme istekleri” bağlamında tartışılabilir ve her bir bağlamda yapılacak tartışmalarda ortaya konulan düşüncelerin değişen ölçülerde taraftarları bulunabilecektir. Ne var ki, bu yazının amacı, gezi olaylarının anılan bağlamlarda değerlendirmesini yapmak değil; daha çok “Gezi olayları” bağlamında “müzakereci demokrasi” kavramı üzerinde değerlendirmelerde bulunmaktır.

“Demokrasi” eski Yunancadaki “demos” ve “kratos” ifadelerinin bir araya gelmesinden oluşmakta ve “halkın yönetimi” anlamına gelmektedir. Demokrasi yönetiminin, eski Yunanda uygulanan bir yönetim biçimi olması, onu aynı zamanda 2500 yıllık bir geçmişe sahip olmasını sağlamaktadır. Ne var ki, uygulanmaya başladığı dönemden günümüze kadarki sürece bakıldığında sadece tek bir demokrasi türünün olmadığı ve fakat belki de onlarca tür demokrasiden söz edilebileceği gözlenmektedir. Doğrudan demokrasi, temsili demokrasi, yarı doğrudan demokrasi, çoğulcu demokrasi, çoğunlukçu demokrasi, marksist demokrasi, liberal demokrasi, plebisitçi demokrasi, radikal demokrasi, militan demokrasi, oydaşmacı demokrasi, uzlaşmacı demokrasi, delegasyoncu demokrasi ve Westminster modeli demokrasi, demokrasi türleri arasında sayılabilir.

Müzakereci demokrasi üst paragrafta anılan demokrasi türleri gibi, demokrasinin uygulanmasıyla ortaya çıkan ve onun anlaşılma biçimlerinden birisidir. Müzakereci demokrasi devlet içerisinde yer alan bütün normların oluşturulmasında, kurumların kurulmasında, bütün sorunların çözümünde karşılıklı müzakere, görüşme ve danışmayı esas alan bir demokrasi türüdür. Müzakereci demokrasi için bir anlamda liberal demokrasinin bir türü de denilebilir. Gerçekten de bu demokrasi türü, daha çok liberal demokrasinin uygulanmasındaki kimi eksiklik ve aksaklıkların ortadan kaldırılmasını yönelik bir çabanın ürünü olarak doğmuştur.

Kimi zaman liberal demokrasinin, bireysel niteliği itibariyle, özellikle etnisite farklılıkları ve buna bağlı olarak ortaya çıkan azınlık hakları ve cinsiyet ayrımcılığı gibi sorunlar için çözüm üretme yeteneği sınırlı kalabilmektedir. Diğer taraftan demokratik bir sistemde belirli aralıklarla (4, 5, 6 yıl gibi) yapılan seçimler, “halk katılımı”nı sağlamakla birlikte, iki seçim dönemi arasında seçmenlerin kendileri adına alınan kararlar ve icraatlar üzerindeki etkileri hiç olmayabileceği gibi yeterince olmayabilir de. Yine bir seçimde çoğunluk tarafından desteklenen siyasi iktidarın, bütün yönetim organlarını ve kurumlarını ele geçirmesi söz konusu olabilir. Bu durum ise, demokrasinin adil, eşit ve açık olarak işlemesini önleyebilir.

Diğer taraftan her yönetim biçiminde olduğu gibi, demokraside de siyasi iktidarı ele geçirenler iş ve işlemlerinde kamunun çıkarları yerine kendi şahsi çıkarlarını ya da belirli kişilerin menfaatlerini gözetebilirler. Bu durum da, kimi sosyal dengesizliklere neden olabilir. Demokrasinin temel ilkelerinden olan “eşit oy ilkesi”, sadece çoğunluğun iradesinin siyasi sürece yansımasına; buna karşılık azınlıkta kalan farklı görüş ve eğilim sahiplerinin demokratik süreçten dışlanmasına neden olabilir. İşte bu ve buna benzer eksiklik ve aksaklıkların ortadan kaldırılması için önerilen bir demokrasi uygulaması olarak müzakereci demokrasi, demokrasi süreçlerinin her aşamasında seçmenlerin bilgilendirilmesi, sosyal siyasaların oluşturulmasında seçmen katılımının en üstte olması esasına dayanmaktadır. Anılan demokrasi uygulaması “temsili” olma yerine “doğrudan” demokrasi ilkelerine daha uygundur. Bu demokrasi uygulamasında, demokratik sürece her türlü görüş dâhil olmakta, görüşmeler şeffaf, açık, serbest bir tartışma ortamında gerçekleşmektedir. Böylelikle “halk egemenliği”, sözde değil ve fakat özde uygulama alanı bulmaktadır. Gerçekten de, toplumsal sözleşmenin bir ürünü olan halk, “özgür ve eşit yurttaşlar” olarak kendi koydukları norm düzeni içerisinde yaşayabilmelidir. Anılan normların, demokratik biçimde işleyen düşünce ve irade süreçleri ile oluşma zorunluluğu ise açıktır.

Bilindiği gibi, liberal demokratik bir sistemde siyaset, daha çok bireylerin değişik ekonomik menfaatlerini sağlamak için devlet iktidarına karşı yürüttükleri etkinlik olmaktadır. Bireyler ya da seçmenler sadece kendi menfaatlerini sağlamak için eylemde bulunmakta ve oy kullanmak suretiyle siyasete dâhil olmaktadır. Müzakereci demokratik sistemde ise seçmen toplu eylemler yerine görüşme-tartışma ya da karşılıklı diyalog ile siyasete katılmakta, böylelikle siyasetin iletişimsel biçimleri ve şartları kurumsallaşmış olmaktadır. Bu sistemde, devletin bireylere eşit ilgi ve saygı gösterme yükümlülüğünün bir yansıması olarak da, ahlaki ve siyasi olarak eşit bireysel ve kolektif kimlikler kendi yaşam biçimlerini etkileyen kararlar, eylemler ve işlemler üzerinde tartışma ve sorgulama olanağı bulmaktadırlar.

Kuşkusuz son tahlilde çoğunluğun dediği olmakta (zaten olması da gerekir) ve fakat burada önemli olan, bireylerin birbirleriyle karşılıklı diyalog sürecinde dinleme ve eleştirme faaliyetlerinden sonra sonuca varılması ve bu sonucun benimsenmiş olmasıdır. Anılan “diyalog süreci” çeşitli biçimlerde olabilir. Bu biçimlerden en başta geleni “halk jürileri”dir. Bu jüriler, rastgele seçilmiş bireylerin belirli bir konuyu görüşmek üzere bir araya gelmesi, belirli kişi ya da kurumlardan bilgi isteyebilmesi ve bu süreç sonunda “tavsiye niteliğinde” kararlar alabilmesi ya da rapor hazırlayabilmesi için birer araçtır. Diğer taraftan, toplum içerisinde “herkese açık” tartışma platformları oluşturularak bireylerin açık ve katılımcı nitelikte yeni bir grup kimliği ve toplumla ilgili işbirliği değerlerini öğrenmelerini sağlayıcı “serbest alanlar” da “halk jürileri”nin gördüğü işlevi görürler. Aynı şekilde, sivil nitelikte, herhangi bir siyasi partinin arka bahçesi olmayan, bağımsız biçimde etkinlik gösterebilecek “halk birlikleri” de müzakereci demokrasinin işlemesi ve kurumsallaşmasında önemli işlevler üstlenebilir.

Ne var ki, “halk jürileri”, “serbest alanlar”, “halk birlikleri” vb araçlarla demokrasinin işlerliğine dayanan “Müzakereci Demokrasi” kendileri gibi düşünmeyenleri;

  • ötekileştirme,
  • aşağılama,
  • zekâ seviyelerine yönelik yorumlarda bulunma türünden eylem ve söylemleri kapsamadığı gibi,
  • kamu ve özel mülkiyet konusu gayrimenkullere likit bomba atma,
  • yağmalama,
  • ticari faaliyetleri engelleme,
  • devletin kurumlarına ve görevlilerine saldırma; saldırıları teşvik etme,
  • normlara bilerek uymama; uymamayı teşvik etme,
  • toplumu yalan, yanlış ve yanıltıcı bilgilerle kışkırtma vb. eylemleri de müzakereci demokrasi kavramıyla açıklamak mümkün değildir.

“Gezi meselesi” bağlamında “müzakereci demokrasi” kavramının kısa bir değerlendirilmesinin yapıldığı bu yazıyı, Maxwell Alan Lerner’in (20/12/1902 – 05/06/1992) “Demokrasinin kötülüklerinden birisi, sevsen de sevmesen de seçtiğin insana katlanmak zorunda olmaktır.” ve Alfred Emanuel Smith’in (30/12/1873 – 04/01/1944) “Demokrasinin bütün hastalıkları daha fazla demokrasi ile tedavi edilir.” sözleriyle bitirelim..

%d blogcu bunu beğendi: