• On 7 Aralık 2016

Hükûmet Sistemi Tartışmaları IV: Türkiye İçin Hükûmet Sistemi Arayışları

Bilindiği gibi ülkemizde özellikle 01/11/2015 tarihli MGS’den sonraki süreçte yoğunluklu olarak hükûmet sistemi tartışmaları yapılmaktadır. Esasında ülkemiz açısından hükûmet sistemi tartışmaları, yüz seneden daha uzun bir süredir söz konusudur. Gerçekten de 1876 Kânûn-i Esâsî’nin Devlet Başkanı Padişah II. Abdülhamit tarafından bir fermanla kabul edilmesinden hemen sonra yasama ile yürütme arasındaki ilişkiler tartışılmaya başlanmıştır. Bu tartışmalar, Devlet Başkanı Padişah II. Abdülhamit tarafından 14/02/1878 tarihinde yasama organının tatile sokulmasıyla kesintiye uğrasa da[1], 1908’de yasama organının tekrar toplanması ve 22/08/1909 tarihli Anayasa değişikliklerinden sonra anılan tartışmalar devam etmiştir. Gerçekten de Osmanlı-Türk Anayasacılık hareketlerinin ilk ürünü olan 1876 Kânûn-i Esâsî’de 1909’da yapılan Anayasa değişikliklerinin bir kısmı, Devlet Başkanı Padişah ile yasama organı (Meclis-i Umûmî) arasındaki ilişkiler ve Bakanlar Kuruluyla (Heyet-i Vükelâ) ilgilidir. Hükûmet sistemi tartışmaları 1921 ve 1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunları döneminde olduğu gibi 1961 ve 1982 Anayasaları döneminde de sürdürülmüştür.

Hükûmet sistemi değişikliği, bir ülke açısından oldukça önemli sonuçlara yol açabilecek nitelikte bir konudur. Özellikle gerek 1961 Anayasası döneminde gerekse de 1982 Anayasası dönemindeki koalisyon hükûmetlerinin yol açtığı iktisadi, siyasi ve sosyal istikrarsızlıklar hatırlandıkça, konunun önemi daha iyi anlaşılıyor. Bu durum da, koalisyon hükûmetlerinin kurulmasına izin veren ya da koalisyon hükûmeti olasılığını artıran PHS’ye yönelik eleştirileri haklı çıkarmaktadır. Koalisyon hükûmetlerini dışlayan ve daha çok tek parti hükûmetlerine uygun BHS ise daha fazla taraftar bulma eğilimindedir.

PHS ile olan uzun birlikteliğimizden midir bilinmez, kimi siyasi partilerin ve diğer kamuoyu oluşturucularının bir kısmı BHS’ye şiddetle karşı çıkıp, sistemde aksaklıklar varsa bunun PHS’de yapılacak kısmi değişikliklerle giderilmesi taraftarı gibi görünüyor. Otoriter bir sisteme kayış eleştirileri ve demokrasi uygulamaları konusundaki şikâyetler, konunun diğer yönlerini oluşturuyor. Esasında hükûmet sistemi tartışmaları, doğrudan yasama ve yürütme organları arasındaki ilişkilerle (görevler-yetkiler, biri ötekisinin varlığına son verme, birisinde üye olanın ötekisinde üye olup-olamaması ya da görev alıp-alamaması vs.) ilgilidir. Hükûmet sistemleri de yasama ve yürütme organları arasındaki ilişkilere göre sınıflandırılmışlar ve adlandırılmışlardır. Dolayısıyla aslında sadece yasama ve yürütme organları arasındaki ilişkiler bağlamındaymış gibi görünen hükûmet sistemi konusu “demokrasi ve hukuk devleti” kavramlarıyla da doğrudan ilişkilidir.

Ülkemizde özellikle başkanlık hükûmeti sisteminin otoriter ya da baskıcı bir rejime yol açabileceğine yönelik kaygılar sıkça dillendirilmektedir. Öyle ki fazla uzak olmayan bir tarihte kimi akademisyenler bu konuda bir bildiri dahi yayınlamıştır. “Anayasaya ve Demokratik Süreçlere Saygı” başlığıyla yayınlanan bildiride uluslararası ilişkiler bakımından, demokrasinin uluslararası standartları bir yana bırakılarak “kişiye özgü” bir rejim kurmanın Türkiye’yi dünya sisteminden koparacağı, iktisadi ve sosyal alanda olumsuz sonuçlar yaratabileceği uyarısı yapılmıştır. “Biz aşağıda imzası bulunanlar, Türkiye’nin, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan demokratikleşme ve hukuk devletinin kurumsallaşmasına dayalı anayasal birikimini hatırlatarak, başkanlık rejimine ilişkin tartışmalar ışığında aşağıdaki noktaları vurgulamayı zorunlu görüyoruz” denilerek imzalanan bildiri şöyle:

“ÖNCELİKLİ İKİ HEDEF

Bugün Türkiye’nin demokrasi düzeyi ve Anayasası gerçek birikimini yansıtmamaktadır. Demokrasi açığının kapatılması amacıyla, başta Anayasa gelmek üzere yeni düzenlemeler, yıllardır üzerinde çalışılan konu ve sorunların başında gelmektedir. Söz konusu sorunları çözmek amacıyla, Türkiye’ye özgü deneyimler ve çağdaş demokrasilerin çözüm biçimleri ışığında üzerinde siyasal ve akademik nitelikte çalışmalar yapılması zorunluluğu bulunmaktadır ve bu yönde, son yıllarda, anayasa raporları ve önerileri ile kayda değer çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Erkler ayrılığı çerçevesinde parlamentonun etkinliğinin artırılması ve yargı bağımsızlığının sağlanması, öncelikli iki hedef olup, hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasının önkoşullarıdır. Öte yandan, çok yönlü denge ve denetim düzeneği, çağdaş anayasaların ortak paydasını oluşturmaktadır.

KİŞİYE ÖZGÜ BAŞKANLIK ANAYASA DIŞI

Ne var ki, son aylarda Cumhurbaşkanı güdümünde yürütüldüğü görülen ve kişiye özgü bir başkanlık rejiminin inşasına dayalı çalışmalar, izlenen usul ve hedef bakımından demokratik usullere yabancı olmakla kalmayıp, Anayasa dışıdır. Türkiye’nin Osmanlı’daki parlamenter deneyim ile birlikte yüzyılı aşkın süredir denediği parlamenter rejimi işler kılma yerine, herhangi bir ilke tartışması yapılmasına olanak tanınmaksızın, yeni bir rejim dayatması karşısında bulunuyoruz. Bunun, Anayasa dışı yollarla ve devletin bütün olanakları kullanılarak yapılmaya çalışılması, hukuken kabul edilemez. Bu süreçte, kimi akademisyenlerin anayasa hukuku ve siyaset bilimi verilerini çarpıtarak kamuoyunu yanıltıcı açıklamalar yapması esef vericidir. Uluslararası ilişkiler bakımından, demokrasinin uluslararası standartları bir yana bırakılarak ‘kişiye özgü’ bir rejim kurmanın Türkiye’yi dünya sisteminden koparma riski yanı sıra, iktisadi ve sosyal alanda yaratması muhtemel olumsuz sonuçları göz ardı edilemez. Uzman, akademisyen, hukukçu ve yurttaş kimliğimizle bu süreci kabul etmediğimizi, Türkiye’nin demokratik gelişiminin, hukuk çerçevesinde kalınarak eşit, serbest, katılımcı ve nesnel bilgiye dayalı tartışma ortamında sağlanabileceğine dair inancımızı ve bu konuda her türlü katkı vermeye hazır olduğumuzu beyan ederiz.[2]

İMZACI AKADEMİSYENLER

Bildiriyi imzalayan hukukçular şöyle:

Prof. Dr. Erdoğan Teziç (Anayasa Hukukçusu), Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu (Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Bertil Emrah Oder (Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Sultan Üzeltürk (Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Doç. Dr. Ayşen Candaş ( Boğaziçi Üniversitesi İİBF), Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu (Sabancı Üniversitesi, Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi), Prof. Dr. Fazıl Sağlam (Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Anayasa Mahkemesi E. Üyesi), Prof. Dr. Baskın Oran (Ankara Üniversitesi Mülkiye Mektebi, E.), Prof. Dr. Nuray Mert (İstanbul Üniversitesi), Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu (Özyeğin Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Meltem Dikmen Caniklioğlu (Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Selin Esen (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Rona Serozan (İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Mustafa Erdoğan (İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Osman Doğru (Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Doç. Dr. Şule Özsoy Boyunsuz (Anayasa Hukukçusu), Prof. Dr. Cevdet Atay (İdare Hukuku Emekli Öğretim Üyesi), Doç. Dr. Başak Çalı (Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Nermin Abadan Unat (Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü), Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu (Galatasaray Üniv.Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Sevtap Yokuş (Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Büşra Ersanlı (Marmara Üniversitesi SBF), Prof. Dr. İlter Turan (İstanbul Bilgi Üniversitesi İİBF E.Öğretim Üyesi), Prof. Dr. Günay Göksu Özdoğan (Marmara Universitesi SBF), Prof. Dr. Oktay Uygun (Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Gencer ÖZCAN (İstanbul Bilgi Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü), Prof. Dr. Nihal İncioğlu (İstanbul Bilgi Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü), Prof. Dr. Turan Yıldırım (Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Doç. Dr. Pınar Uyan (İstanbul Bilgi Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü), Prof. Dr. Metin Günday (Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi)

Esasında ülkemizde yapılmakta olan hükûmet sistemi tartışmalarının çok da doğru olmayan bir bağlamda sürdürüldüğü düşünülmektedir. Şöyle ki: Türkiye’de belirli bir kesim (siyasi nitelikte olanlar ve siyaset dışı kişi ve kurumlar) BHS’ye şiddetle karşı çıkarken diğer bir kesim BHS’ye geçilmesinin Türkiye’nin bütün sorunlarını (en azından önemli olanlarından birçoğunu) çözeceğini düşünmekte ve savunmaktadır.

Öncelikle 1961 ve 1982 Anayasaları döneminde ülkemizde uygulanan hükûmet sisteminin PHS olduğu gerçeği ve ülkemizin PHS ile ilgili birikimi ve tecrübesi inkâr edilemez. Diğer taraftan gerek 1961 Anayasası gerekse de 1982 Anayasası dönemindeki siyasi, sosyal ve iktisadi kriz ve bunalımların çoğunlukla koalisyon hükûmetleri dönemine rastladığı ya da koalisyon hükûmetlerinden kaynaklandığına ilişkin güçlü bir algının varlığı da gerçektir. Üstelik bu algı ve kanaatin isabetsiz olduğu kolaylıkla da söylenemez. Bu saptamalardan sonra ülkemizde uygulanan hükûmet sisteminin Türkiye’nin sorunlarına çare olmadığı, dahası bu sorunların kaynağı olduğunu düşünen kesim haksız değildir. Esasında 1961 Anayasası’nın kabulünden sonra Türkiye birbirinden çok farklı iç ve dış sorunlarla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Mevcut hükûmet sisteminin anılan mücadele de yavaşlatıcı ya da mücadeleyi zorlaştırıcı bir etkisi olduğu da açıktır. Dolayısıyla esasında sistem değişikliğinin gerekli olduğu toplumun bütün kesimleri tarafından ittifakla kabul edilen bir gerçektir. Ancak bu sistem tartışmasının, mevcut hükûmet sisteminin terkedilerek yeni bir hükûmet sistemi benimsenmesi bağlamında yapılmasının isabetli olmadığı değerlendirilmektedir. Bu yöntem yerine başta üniversiteler olmak üzere sivil toplum örgütlerinin siyasi partiler ve TBMM’nin ilgili komisyonları ile  çeşitli platformlarda ve vesilelerle bir araya gelerek sistemin aksayan yönleri tespit edildikten sonra bu sorunların çözümüne yönelik çareler üzerinde durulmalıdır. Dolayısıyla özellikle yürütme organındaki istikrarsızlık nedenleri ve bu istikrarsızlıkların önlenmesine yönelik tedbirlerin tespit edilmesi, hükûmet sistemi tartışmalarının merkezinde yer almalıdır. Üzerinde uzlaşıya varılan çözüm önerileri, herhangi bir hükûmet sistemine uygunluğu açısından tercih edilmemelidir. Söz gelimi PHS’deki bir uygulama-düzenleme ile BHS’nin bir özelliği aynı anda kabul edilebilmeli ve benimsenebilmelidir. Dolayısıyla benimsenecek çözüm ve tedbirin tespitinde ölçü alınacak tek ölçüt, ilgili çözüm ve tedbirin sorunları çözmedeki işlevselliği olmalıdır.

Bütün çözüm önerileri alt alta sıralandıktan sonra muhtemelen belki dünya da eşi benzeri olmayan ve birçok hükûmet sisteminin (PHS, BHS ve YBHS) farklı yönlerinin bağdaştırıldığı-birleştirildiği nev-i şahsına münhasır bir hükûmet sistemiyle karşılaşabiliriz. Böylece hemen bütün siyaset bilimci-anayasa hukukçusu bilim insanlarının özellikle siyasetle doğrudan ilişkili konulardaki kimi uygulamalara yönelik yaptığı, “herhangi bir sistemden aynen alıp ülkemizde uygulamak yerine, Türkiye’ye uyarlama yapılmalıdır” eleştirileri de karşılanmış olur.

Not: Ülkemizde 09/07/2018 tarihi itibariyle BHS’nin bir türü olan “Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi”ne geçilmiştir.

[1]    1876 Kânûn-i Esâsî’nin 7. Maddesine göre Devlet Başkanı Padişah II. Abdülhamit’in yasama organını tatil etme yetkisi bulunmaktadır. Anılan madde şöyledir; “Vükelânın azil ve nasbı ve rütme menasıp tevcihi ve nişan itası ve eyalâtı mümtazenin şeraiti imtiyazlerine tevfikan icrayı tevcihatı ve meskûkat darbı ve hutbelerde nâmının zikri ve düveli ecnebiye ile muahedat akdi ve harb ve sulh ilânı ve kuvvei berriye ve bahriyenin kumandası ve harekâtı askeriye ve ahkâmı şeriye ve kanuniyenin icrası ve devairi idarenin muamelâtına müteallik nizamnamelerin tanzimi ve mücazaatı kanuniyenin tahfifi ve affı ve Meclisi Umuminin akt ve tatili ve ledeliktiza Heyeti Mebusanın azası yeniden intihap olunmak şartile feshi hukuku mukaddesei Padişahi cümlesindendir.”

[2]    Hürriyet, “Akademisyenlerden ‘başkanlık’ bildirisi: Kişiye özgü rejim Türkiye’yi dünya sisteminden koparır”, 09/03/2015, (Çevrimiçi) http:// www.hurriyet.com.tr/gundem/akademisyenlerden-baskanlik-bildirisi-kisiye-ozgu-rejim-turkiye-yi-dunya-sisteminden-koparir-28403823, 12/12/2019.

%d blogcu bunu beğendi: