• On 27 Ağustos 2015

Parlamenter Hükûmet Sisteminin 1982 Anayasası Dönemi Uygulamasında Cumhurbaşkanının Seçimlerin Yenilenmesine Karar Verme Yetkisi Üzerine II

Seçimlerin yenilenmesine karar verme yetkisi, Anayasada belirtilen şartların gerçekleşmesiyle otomatik olarak kullanılabilecek ya da kullanılması gerekli bir yetki değildir. Cumhurbaşkanı kuşkusuz bu konudaki takdir yetkisini göreve başlarken ettiği yemine göre kullanmalıdır.

Anayasanın “Andiçme” kenar başlıklı 103. Maddesi, “Cumhurbaşkanı, görevine başlarken Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde aşağıdaki şekilde andiçer: “Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.” düzenlemesini içermektedir. Kuşkusuz Cumhurbaşkanının bu yeminine bağlı kalabilmesi için, iş ve işlemlerinde kendi yeminindeki değerlere bağlı kalacak bir bakanlar kurulu listesini onaylamalıdır. Yoksa Cumhurbaşkanlığı makamı önüne her gelen evrakın imzalanması gerektiği bir “noter” değildir.

İşte bir önceki yazımda “…bu yetkinin kullanılması konusunda Cumhurbaşkanına takdir yetkisi verilmiştir. Cumhurbaşkanına isterse yukarıdaki süreler sonunda anılan yetkisini kullanabileceği gibi, yeni hükûmetin kurulması konusunda kendisinin belirleyeceği ve fakat fazla uzun olmayan bir süre vererek bu yetkisini kullanmayı erteleyebilir.” ifadesindeki yetkilerden herhangi birinin kullanılması konusunda Cumhurbaşkanının bir takdir hakkı varsa da bu takdir hakkını göreve başlarkenki yeminine sadık kalarak kullanacaktır.

Eğer 7 Haziran 2015 seçimlerindeki gibi sandıktan tek başına iktidar olabilecek hükûmet seçeneği çıkmamışsa, geriye azınlık hükûmeti ve koalisyon hükûmeti seçenekleri kalmış demektir. İşte Anayasada belirtilen 45 günlük süre içerisinde herhangi bir hükûmet kurulamamışsa, Cumhurbaşkanı salt 45 günlük sürenin dolmuş olması nedenine dayanarak seçimlerin yenilenmesine karar vermemelidir. Bunun için koalisyon görüşmesini yapan ya da koalisyon ortağı olabilecek siyasi partilerin başkanlarıyla görüşmeli, zaten Anayasanın amir hükmü gereği seçimlerin yenilenmesine karar vermeden önce görüşmek zorunda olduğu TBMM Başkanı ile istişare etmeli, eğer fazla uzun olmayan bir zamanda ülke için hayırlı (Cumhurbaşkanlığı yeminindeki değerlere uygun) bir hükûmetin kurulacağına kanaat getiriyorsa seçimlerin yenilenmesine karar verme yetkisini kullanmayı ertelemelidir. Aksi halde böyle bir ihtimal görmüyorsa 45 günün dolması ile vakit geçirmeden derhal anılan yöndeki yetkisini kullanmalıdır. Böyle durumlarda doğrudan “seçmenin hakemliğine” başvurmak yapılacak en isabetli davranış olacaktır. Çünkü demokratik olduğu iddiasında olan bir sistemde siyasi buhran ve kriz zamanlarında düzlüğe çıkmak için seçmen iradesine başvurmaktan başka yapılabilecek bir şey olmayabilir.

Diğer taraftan parlamenter hükûmet sisteminde yürütmenin yasamayı feshi, yasama organının yürütmenin (bir kanadının-Bakanlar Kurulunun) varlığına son verebilmesine karşılık (gensoru ve güvensizlik oylarıyla) bir denge olarak öngörülmüştür. Nitekim parlamenter hükûmet sisteminin ortaya çıktığı Birleşik Krallık’ta da devlet başkanı Kral/Kraliçe’nin yasama organını feshetme yetkisi kabul edilmiştir.

Gözler’in de belirttiği gibi, “Fesih (dissolution)”, devlet başkanının, normal süresini henüz tamamlamamış bir yasama meclisinin varlığını sona erdirme işlemidir. Kısacası fesih, parlâmentoların yasama dönemlerini bu dönem dolmadan önce sona erdirilmesidir… Fesih hakkının kökeninde İngiliz Parlâmentosu bulunur. İngiliz Parlâmentosu’nun kökeni 1066’lara kadar eskiye gider. Bununla birlikte 1689 tarihli Bill of Rights’a kadar İngiltere’de bir “daimî parlâmento” kavramı yerleşmemişti. Bu döneme kadar krallar, vergiye ihtiyaç duydukça Parlâmentoyu toplantıya çağırmışlar, vergi için izin aldıktan sonra da, Parlâmentoyu dağıtmışlardır. Yani seçildikten sonra toplanan ve birkaç yıl görev yapan bir parlâmento kavramı başlangıçta yoktu. Parlâmento dağıtıldıktan sonra yine Kralın ihtiyaç duyması hâlinde toplantıya çağırılmıştır. 1328 yılında Parlâmento dört defa dağıtılmış ve dört defa yeniden toplantıya çağırılmıştır. 1340 yılında Parlâmento üç defa dağıtılıp yeniden toplantıya çağırılmıştır. Dolayısıyla Parlâmentonun Kral tarafından feshi hakkı normal bir haktır. Zira, Parlâmento zaten vergiye rıza göstermesi için Kralın talebiyle toplanmakta, vergiye rıza gösterdikten sonra da varlık sebebi kalmadığından, Kral tarafından dağıtılmakta, yani feshedilmekteydi. Böyle bir durumda kralın fesih hakkını ayrıca tartışmanın bir gereği yoktur. Böyle bir hakkın varlığı, işin mantığından kaynaklanmaktadır. Birkaç yıl için görevde kalan “daimî parlâmento (parlement permanent)” kavramı, seçilmiş Parlâmentonun Kral tarafından toplantıya (session) çağırılması ve bu toplantıların Kral tarafından erteleninceye (prorogation) kadar devam etmesi yoluyla Richard II tarafından icat edilmiştir… Parlâmentonun devamlılığı ilkesi kabul edilince, Kralın devamlı olan Parlâmentoyu istediği zaman feshedebileceği ilkesi de kendiliğinden kabul edilmiştir. Daha sonra “daimî parlâmento” ilkesi sınırlandırılmıştır. 1694 tarihli Triennial Act’a göre bir Parlâmento en fazla üç yıl görevde kalabilecektir. 1715 tarihli Septennial Act’a göre ise Parlâmentonun görev süresi yedi yıla çıkarılmıştır. Bu süre 1911 tarihli Parliament Act ile beş yıla indirilmiştir. Parlâmentonun görev süresi bu şekilde sınırlanmış olsa da, Kralların daha önceleri sahip olduğu “fesih (dissolution)” hakkına 1694’ten sonra da sahip oldukları kabul edilmiştir. Bu şekilde, İngiltere’de Kralların sahip olduğu geleneksel fesih hakkı günümüze kadar gelmiştir. Diğer ülkelerde devlet başkanlarına tanınan fesih hakkı da İngiltere’den örnek alınmıştır. Günümüzde parlâmenter sisteme sahip bütün ülkelerde şu ya da bu şekilde fesih hakkı kabul edilmektedir. Monarşilerde bu hak hâliyle krallara aittir. Cumhuriyetlerde ise bu hak cumhurbaşkanlarına aittir.[1]

Esasında parlamenter hükûmet sisteminde devlet başkanının fesih hakkı bizdeki biçimiyle seçimlerin yenilenmesine karar verme müessesesi yürütmenin yasamaya karşı bir karşı denge mekanizmasını oluşturmaktadır. Nitekim parlamenter hükûmet sisteminin benimsenmiş olduğu 1961 Anayasası’nda da seçimlerin yenilenmesine karar verme yetkisi Devlet Başkanı Cumhurbaşkanına tanınmıştır. Ne var ki, bu yetkinin kullanılması gerçekleşmesi çok güç koşullara bağlandığından 1961 Anayasası döneminde bu müessese işletilememiştir.

Gerçekten de, 1961 Anayasası’nın “Millet Meclisi seçimlerinin Cumhurbaşkanınca yenilenmesi” kenar başlıklı 108. Maddesi, “Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri uyarınca verilen güvensizlik oyu sebebiyle, on sekiz aylık bir süre içinde, Bakanlar Kurulu iki defa düşmüş ve üçüncü defa güvensizlik oyu verilmiş olursa, Başbakan, Cumhurbaşkanından, Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesini isteyebilir. Bu istek üzerine, Cumhurbaşkanı, Meclislerin Başkanlarına danışarak, seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Yenilenme kararı Resmî Gazete’de yayınlanır ve hemen seçime gidilir.” düzenlemesini içermektedir.

Görüldüğü üzere Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesine karar verme yetkisi, verilen güvensizlik oyu sebebiyle, on sekiz aylık bir süre içinde, Bakanlar Kurulunun iki defa düşme ve üçüncü defa güvensizlik oyu ile karşılaşma şartına bağlanmıştır. Nitekim Türkiye 27 Mayıs Darbesi sonrası 1961 ile 12 Eylül 1980 darbesi arası birçok siyasi istikrarsızlıklarla karşı karşıya gelmiş olmasına rağmen, anılan yetkinin kullanılması çok zor şartlara bağlanmış olması nedeniyle bu müesseseye başvurulamamıştır. Eğer özellikle 1961 Anayasası döneminde devlet başkanının seçimlerin yenilenmesine karar verebilmesi bu kadar ağır şartlara bağlanmamış olsa ve bu yetki kullanılabilseydi belki 12 Eylül askeri darbesine neden olan siyasi, sosyal ve ekonomik istikrarsızlıklar yaşanmayacak ya da bu krizler daha az zararla atlatılabilecekti.

Dolayısıyla parlamenter hükûmet sistemlerinde devlet başkanına tanınmış olan yasama organının varlığına son verebilme yetkisi, yürütmenin yasama karşısındaki bir denge mekanizmasıdır. Özellikle siyasi istikrarsızlık dönemlerinde ülkenin krizden çıkması için bu ve bunun gibi kimi müesseseler işlevsel olabilir. Türkiye’de 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra hiç partinin tek başına hükûmeti kuramayacağı bir tablo ile karşılaşılmıştır. Yapılan bütün görüşme ve müzakereler sonucu seçimlerin yapıldığı 7 Hazirandan 23 Ağustosa kadar hükûmet kurulamamış ve ülke seçimden önce görevi başında olan hükûmetle yönetilmek zorunda kalmıştır. Kuşkusuz bu durumun sorumlusu uzlaşma kültüründen yoksun siyasi partilerdir. Böyle bir durumda ülke hükûmetsiz kalamayacağına ya da seçimden önce görevli olan hükûmetle daha fazla devam edilemeyeceğine göre, seçimlerin yenilenmesine karar vermek en isabetli çözüm tarzı olarak durmaktadır.”

6771 sayılı Kanun’la yapılan Anayasa değişikliğiyle “seçimlerin yenilenmesi” müessesesinde esaslı değişikliğe gidilmiştir. Buna göre anılan değişiklikten sonrakı md. 116 şöyledir: “Türkiye Büyük Millet Meclisi, üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Bu halde Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır.

Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesine karar vermesi halinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır.

Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.

Seçimlerinin birlikte yenilenmesine karar verilen Meclisin ve Cumhurbaşkanının yetki ve görevleri, yeni Meclisin ve Cumhurbaşkanının göreve başlamasına kadar devam eder.

Bu şekilde seçilen Meclis ve Cumhurbaşkanının görev süreleri de beş yıldır.”

Md. 116’dan da anlaşılacağı üzere seçimlerin yenilenmesine karar verme yetkisi Cumhurbaşkanın yanında TBMM üye tamsayısını beşte üç çoğunluğuna da verilmiştir. Seçimlerin yenilenmesine karar verdikten sonra hem Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hem de milletvekili genel seçimlerinin birlikte yapılması şarttır. Böylelikle TBMM ile Cumhurbaşkanlığı arasında denge kurulmaya çalışılmıştır. Diğer taraftan seçimlerin yenilenmesine karar verebilmek için Anayasa’da herhangi bir şart da öngörülmemiştir. Seçimlerin yenilenmesine karar verme yetkisi Cumhurbaşkanı tarafından serbestçe kullanilebilecek bir yetkidir. TBMM’nin seçimlerin yenilenmesine karar verebilmesi için üye tamsayısının beştü üç çoğunluğunun (360 Milletvekilinin) anılan yönde oy kullanması yeterlidir.

[1] Kemal Gözler, Devlet Başkanları: Bir Karşılaştırmalı Anayasa Hukuku İncelemesi, Bursa, Ekin Kitabevi Yayınları, 2001, s. 121-123.

%d blogcu bunu beğendi: