• On 31 Ekim 2013

Hükûmet Sistemi Tartışmaları III ve ABD’deki Bütçe Krizi

Bilindiği gibi 2013 yılının Ekim ayı ABD’de oldukça sıcak tartışmalarla geçmişti. Anılan süreçte başta ABD olmak üzere neredeyse bütün dünyayı ilgilendiren ekonomik kriz tehlikesiyle karşı karşıya kalınmıştı. Tartışmalar ve kriz tehlikesi BHS’nin ABD uygulamasıyla doğrudan ilişkilidir. Gerçekten de ABD’deki anılan tartışmalar ve kriz tehlikesi yasama organı (Senato ve Temsilciler Meclisi’nden oluşan Kongre) ile yürütme organı (Başkan) arasındaki özellikle sağlık reformu konusundaki görüş farklılıklarından ortaya çıkmıştır. Yasama organında çoğunluğu elde etmiş olan muhalefetteki Cumhuriyetçiler (Cumhuriyetçi Parti, Republican Party ya da resmi adıyla Grand Old Party), Demokrat Partili Başkan Barack Hussein Obama’nın, sağlık güvencesini alt gelir grubuna yaygınlaştırılmasına yönelik sağlık reformuna baştan beri karşı çıkmaktalar ve anılan reforma muhalefet için her türlü fırsatı kullanmaktadırlar. Yürütmenin iş ve işlemlerini yerine getirebilmek için araç olarak kullandığı bütçe kanununun yasama organı tarafından kabul edilme zorunluluğu, Cumhuriyetçilere bir kez daha bu konuda güçlerini gösterme fırsatı vermiştir. Cumhuriyetçiler de anılan fırsatı en iyi şekilde kullanmışlardır. ABD’nin iç siyasetiyle ilgili bütçe tartışmaları bizim için de kimi dersler ihtiva etmektedir. Ancak bu derslere geçmeden önce ABD’deki bütçe tartışmalarıyla ilgili kısa bir bilgilendirme yapılacaktır.

Esasında bütçe tartışmaları, daha çok ABD’nin borçlanma tavanının yükseltilmesi tartışmaların ifade etmektedir. ABD’de 17/10/2013 tarihine kadar, borçlanma tavanını yükseltme imkânı veren bütçe kanununun yasama organında kabul edilmemesi durumunda hem ABD ekonomisi büyük bir ekonomik kriz içerisine girecek (borçlarını ödeyemez duruma düşecek, hukuki tabirle temerrüde düşecek), hem de ekonomileri değişen ölçülerde ABD ekonomisine bağlı aralarında Türkiye’nin de olduğu diğer bir çok devlet ekonomik krizle karşı karşıya kalabileceklerdi.

Neyse ki korkulan olmadı ve Cumhuriyetçilerin kontrolündeki yasama organı tarafından, bütçe kanununun kabul edilmesi gereken tarih olan 17/10/2013’ten bir gün önce anılan kanunun kabul edilmesiyle olası kriz önlenmiş oldu. Bütçe kanununun kabul edilmesi ile hükûmete 15/01/2014 tarihine kadar harcama yapma ve 07/02/2014’e kadar da borçlanma tavanını yükseltme yetkisi verildi. Bütçe kanunu Senato’da 81’e karşı 18 oyla, Temsilciler Meclisi’nde 285’e karşı 144 oyla kabul edildikten sonra 44. Başkan Obama tarafında onaylanarak kanunlaşmış oldu. Cumhuriyetçilerin Temsilciler Meclisi’nde kendi içlerinde ikiye bölünmeleri ve sadece 87 üyenin aşırı muhafazakârlardan oluşan blok içerisinden ayrışarak kanuna kabul oyu vermeleriyle anılan süreç tamamlanabildi. Görüldüğü üzere siyasi oyunculardan birisi (yasama organı) diğeri karşısında (yürütme organı) pes etmesiyle, süreç Başkan Obama’nın lehine tamamlandı.

Bütçe kanununun, son anda kabul edilmesi ile ABD federal hükûmetinin temerrüde düşmesi önlenmiş olsa da, bu süreç ABD’ye büyük zarar verdi. Bu zararlar şöyle sıralanabilir:

  • ABD hükûmeti 16 gün süreyle tabiri yerindeyse kepenklerini kapatmak zorunda kaldı,
  • Yüz binlerce devlet çalışanı zorunlu ücretsiz izne çıkarıldı, bundan dolayı aralarında ulusal güvenliği sağlama görevi de olan birçok devlet kurumunun çalışamaz hale gelmesine neden oldu. Öyle ki ABD Ulusal Güvenlik Kurumu (NSA) Başkanı James Clapper, ulusal bir tehlikenin baş gösterdiği uyarısında bulunarak kurum çalışanlarının yüzde 70’inin zorunlu izne çıkarılması nedeniyle kurumun ABD vatandaşlarını koruyamayacak durumda olduğunu belirtti,
  • Ekonomi analistlerine göre ABD ekonomisinde en az 24 milyar dolarlık kayıp oluştu,
  • ABD’nin uluslararası güvenilirliği ve itibarı büyük yara aldı.

ABD’nin daha çok iç siyasetini ilgilendiren bu bütçe krizinden Türkiye’deki hükûmet sistemi tartışmaları bağlamında bir takım dersler çıkarılabilir.

Öncelikle somut örnekte olduğu gibi, BHS’nin ABD uygulamasında, yürütmenin tek başına sahibi “Başkan”, Türkiye iç siyaset tartışmalarında iddia edildiği gibi hiç de padişah ya da kral kadar güçlü ve devletin neredeyse tek unsuru değildir. BHS’nin ABD uygulaması, PHS’nin sahip olduğu denge ve denetim düzeneklerinden yoksundur. Çıkan çatışmalar, siyasi oyunculardan birisinin geri çekilmesiyle çözülmektedir. Hem yasama organı, hem de yüksek yargı (Federal Yüksek Mahkeme-Supreme Court of the United States), yürütmenin elini kolunu bağlayarak görevlerini yerine getiremez duruma getirebilmektedir.

Diğer taraftan, BHS’nin ABD uygulamasında yürütmenin sahibi başkan ile yasama organındaki çoğunluk aynı siyasi partidense iki organ arasındaki çatışma olasılığı oldukça düşük olmakla birlikte, tersi durumda ya da yasama ve yürütme organlarının farklı siyasi partilerin kontrolünde olması ihtimalinde hükûmetin işlevlerini yerine getiremez duruma gelmesi mümkündür. Bilindiği gibi, PHS’de anılan durumun ortaya çıkması, azınlık hükûmeti olasılığı dışında pek mümkün değildir. Çünkü bu hükûmet sisteminde  yürütme organının sorumlu kanadını oluşturan Bakanlar Kurulu yasama organının içindeki çoğunluktan çıkmaktadır. Bakanlar Kurulunun, yasama organının çoğunluğunun gensoru ve güven oylaması mekanizmaları ile güvenini yitirmesi ihtimallerinde, Bakanlar Kurulunun görevi sona erer ve hemen sonrasında yasama organının güvenine sahip yeni bir hükûmet kurulabilir. Benzer denge ve denetim mekanizmaları, YBHS’nin Fransız Cumhuriyeti uygulamasında da bulunmaktadır.

O halde BHS’nin ABD uygulamasının benimsenmesi durumunda yasama ile yürütme arasındaki çıkabilecek çatışmaların, ABD’deki kadar uzlaşı kültürüne sahip olmayan Türkiye’deki siyasi oyuncuların varlığı karşısında çözülmesi oldukça düşük bir ihtimaldir. Siyasi organlar arasında çıkabilecek çatışmaları önlemek ve gidermek için BHS’nin ABD uygulamasında olduğu gibi somut denetim-denge mekanizmalarına yer verilmeyen bir sistemin, Türkiye gibi çoklu ve bölünmüş toplum yapısı ile birlikte uzlaşı kültürünün en alt düzeyde olduğu siyasi düzende başarı ile uygulanması çok zor görünmektedir. Kuşkusuz bütün bu belirlemeler, BHS’nin ABD uygulamasının tamamen alıntılanarak benimsenmesi ihtimalinde geçerlidir. Ancak Türkiye’nin siyasi ve sosyal yapısı gözetilerek kurgulanacak bir BHS modelinin benimsenmesi, ülkemizde Osmanlı Devleti’nin son yıllarından günümüze kadar geçen sürede özlemle beklenen siyasi istikrarı olumlu yönde etkileyecektir. Nitekim 21/01/2017 tarih ve 6771 sayılı Kanun’la yapılan Anayasa değişiklikleriyle BHS’nin ülkemiz şartlarına göre uyarlanmış versiyonu olan CHS’nin temel esasları kabul edilmiştir. CHS’nin ülkemizde uygulanmaya başlaması ise 09/07/2018 tarihinde yeni seçilen Cumhurbaşkanının yemin etmesinden sonra mümkün olmuştur.

Son olarak ABD örneğinde de görüldüğü gibi hükûmet sistemi tartışmalarının sadece devletin siyasi istikrarı ile ilgili olmayıp, ekonomik ve sosyal düzenle de yakın ilişkili olması karşısında, hükûmet sistemi tartışmalarının pratikleri de gözlemleyerek bilimsel bakış açısıyla yapılması şart gibi durmaktadır.

Not: Ülkemizde BHS’nin bir türü olan “Cumhurbaşkanlığı Hükûmeti Sistemi”nin ilk döneminde önemli sayılabilecek herhangi bir siyasi kriz yaşanmamıştır.  Kuşkusuz bunda 24/06/2018 tarihinde gerçekleştirilen MGS sonucu oluşan TBMM aritmetiğinin büyük ölçüde etkisi olmuştur[1].

Gerçekten de 24/06/2018 tarihli MGS sonuçları aşağıdaki gibidir:

Siyasi Partinin Adı Oy Oranı % Milletvekili Sayısı
Adalet ve Kalkınma Partisi 42,56 295
Cumhuriyet Halk Partisi 22,65 146
Milliyetçi Hareket Partisi 11,10 49
Halkların Demokrasi Partisi 11,70 67
İyi Parti 9,96 43

Toplam

97,97 600

Tablodan da anlaşılacağı üzere aynı tarihli Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Cumhurbaşkanı olarak seçilen Sn. Recep Tayyip ERDOĞAN’ın Genel Başkanlık görevini yürüttüğü Adalet ve Kalkınma Partisi TBMM üye tam sayısının yarısına yakın sayıda milletvekilini TBMM’ye göndermeyi başarmıştır. Diğer taraftan 49 milletvekili ile TBMM’de temsil edilmeye hak kazanan Milliyetçi Hareket Partisi de Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip ERDOĞAN’ın politikalarına desteğini açıklamış ve TBMM’de de buna uygun hareket etmiştir. Dolayısıyla TBMM’nin çoğunluğu Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip ERDOĞAN’nın politikalarını desteklediğinden, CHS’nin birinci döneminde (2018-2023 yılları arasında) hükûmet sisteminden kaynaklı ve önemli sayılabilecek bir siyasi kriz ya da istikrarsızlık söz konusu olmamıştır.

[1]    Aynı tarihte Cumhurbaşkanlığı seçimi de yapılmıştır. Zaten Any. md. 77 gereği Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile milletvekili genel seçimlerinin birlikte yapılma zorunluluğu bulunmaktadır.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak İşaretlenmiş alanlar gereklidir

%d blogcu bunu beğendi: